30 Ocak 2012 Pazartesi

İş Görüşmesinde Sorulmasına Hazırlıklı Olmadığım Sorular Vol. 1: “Do you mind taking your shoes off?”

Ben ki “Kendinizi bir renk olarak tanımlamanız gerekirse hangisini seçersiniz?” ve “Sende de biraz solculuk var di mi heğ?” sorularını bile cevaplamış bir insanım ama böylesiyle ilk kez karşılaştım. Hiç çalışmadığım yerden çıktı…Baştan anlatayım. Bugün, bir danışmanlık şirketinin proje koordinatörlüğü pozisyonu için görüşmeye gittim. Aslında görüşmem pazartesi olacaktı ama pazar akşamı yurtdışına çıkıp bir hafta sonra dönecek olan yönetici de benimle görüşmek isteyince pazar öğleden sonra görüşmeye karar verdik. İş ilanı Craigslist’te yayınlanıyordu dolayısıyla çok yüksek bir beklentim yoktu.

 
                             İşte o Craigslist!

Verdikleri adrese bakarak apartman dairesinde yer alan bir ofis olduğunu düşünmüştüm ama home office’miş ve home office’in böylesini ilk defa gördüm. Gitmem gereken daire dışarıdan bayağı eve benziyordu.  Kapıda çiçekli bir süs ve onun üzerinde de dua olabileceğini tahmin ettiğim Arapça bir yazı vardı. İşyerine pek benzetemedim. Telefonumu çıkarıp adresi kontrol ettim. Doğru yerdeydim. Zili çaldım. Kapı açıldı. Evin girişinde ilk gözüme çarpan şey yerde duran 10-15 tane poşet oldu.


İşte o poşetler! Değil, temsili fotoğraf :) Bunlar benim alışveriş poşetlerim. 
Bunun 4-5 katını düşün işte. Kedi yoktu ama... Kedisiz düşün. 
Fotoğrafı sırf bu yazıya ekleyebileyim diye çektim.

Afalladım. Kapıyı açan kişi görüşeceğim kişiymiş. Ayaküstü tanıştık; kolay buldun mu vs. diye konuştuktan sonra içeri doğru yönelirken kadın (ki kendisi İngiliz) “Do you mind taking your shoes off?” diye sordu.

Aaa bak İngilizli ve ayakkabı çıkarmalı bir anım daha var; yeri gelmişken onu da anlatayım. Eski işyerlerimden birinde İngiliz patronumun hanımı, çocuklarıyla birlikte ofisi ziyarete geldiğinde 3 yaşındaki çocukları ayakkabısını çıkarmaya yeltenmişti. Gerek yok deyince de ısrar edip anlam verememişti zavallı. Neyse konuya döneyim. Ayakkabılarım çıkardım ve çoraplarımla görüşmenin yapılacağı salona doğru ilerledim. Gerisi sıradan bir iş görüşmesi gibi geçti. Kadınla adam evlilermiş ve üst katta bir ofis daha varmış, orada çalışılıyormuş. Beni işe almaya karar verdiler ama maaş beklediğimin yarısı kadar olduğundan kabul etmedim. Yine de boşuna gitmiş sayılmam çünkü şimdiye kadar bir iş görüşmesinde duyabileceğim en saçma soruyu bu vesileyle duymuş oldum.

Ayrıca bu sabah bilgisayarımı açıp yatakta takılırken madem görüşmeye gidiyorum bari yüzüme maske yapayım da cildim güzel olsun dedim ve banyoya geçtim.  Ben yüzüme maskeyi uygularken (2 dakika bile sürmedi) kedim arada bir burnunu ya da ağzını sürttüğü laptop’ın kenarını ısırıp bir miktar parçalamış. Sinirden kudurdum. Zira caanım kırmızı bilgisayarım kedim kadar olmasa da gayet değerlidir benim için.


                İşte o ısırılmış laptop kenarı!

Evden çıkarken yemek vermedim pis şişkoya. Eve geldiğimde oyuncak civcivlerini mama kabının önündeki kilime taşıdığını gördüm ve içim parçalandı. Sevdiği şeyleri buraya bırakıyor ve genelde yalnızlık hissettiğinde, örneğin evde uzun süre tek başına kaldığında böyle yapıyor. Ben acıyıp da üzüleyim diye mi yapıyor eşek bilmiyorum valla.


                İşte o civcivler, kilim ve kedi!

Bir iş görüşmesi macerasının daha sonuna geldik. Bir sonraki görüşmede buluşuncaya dek esen kalın. Ben de o zamana kadar üstünde unicorn’lu çubuk bulunan viski sodamı içeyim.


                    İşte o viski soda ve unicorn!

O değil de bu kurutulmuş ‘bilmem ne berry’ meyveleri furyası nereden çıktı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder