4 Mart 2014 Salı

Salatalık yahut hıyar, adını sen koy

Miriba blog,

Seni uzuuuuun süredir ihmal etmiştim. Hazır başıma sıradışı bir olay gelmişken hızlıca uğrayıp paylaşmak istedim. 

Dün işten eve dönerken evimin olduğu apartmanın alt katındaki markete uğradım yoğurt, nane, İzmir mandalinası adı altında satılan portakal mandalina hibridi meyveden ve salatalık alıp eve geldim sanıyorum. Hatta akşam saat 10 civarı beyimle sebze suyu yapsak mı diye konuştuk, geç oldu fazla besleyici oluyor içmeyelim diye karar verdik. Bu detay neden önemli? Çünkü salatalık olmadan sebze suyu yapamıyoruz.

Sana ihtiyacım olduğunda neredesin hıyar?

Bugün akşam da işten 40-45 dakika geç çıktım. Sonra Kanyon'da eski iş arkadaşlarımla karşılaştım 10 dakika kadar onlarla lafladık saat sana 7 oldu mu blog? Oldu! Yine bugün, öğlen yemekhanede "Akşam yemeği olarak sadece roka salatası yedim", "Bir kase çorba içiyorum, beni tok tutuyor" diyenlere dediğim gibi saat 7'de benim midem kazınıyor. Hele 8'e kadar akşam yemeğimi yememişsem etrafa saldıracak gibi oluyorum. Neyse 7'de anca metroya bindim, eve gelmem 7.30'u buldu. Beyim iş gereği şehir dışında olduğundan eve gelip yemek hazırlayabilecek biri de yok. Yoldayken evde salata yaparım diye plan yaptım, nasıl olsa malzeme de vardı diye bir şey almadım. Marul, domates vs.yi yıkarken aradım taradım, dalgınlıkla acaba dondurucuya mı koydum diye bakındım ama salatalık yok. Beyime de telefon ettim sordum, dün görmemiş salatalıkları, diğer aldıklarını buzdolabına koydum dedi. 

Olayın asla çözülemeyecek gizemli kısmı işte burası: Acaba dün hiç salatalık almadım mı, seçip tarttırdığım salatalıkları ödemesini de yaptıktan sonra kasada mı unuttum yoksa beyimle konuşurken görmediği sırada buzdolabına yerleştirdiğimi sanıp dalgınlıkla çöpe mi attım? Zaman makinem olsaydı bir koşu gidip bakıp gelirdim. Bu satırları yazarken aklıma geldi, fişi cüzdanımda duruyorsa da konuyla ilgili birtakım gizemleri açıklığa kavuşturabilirim ama kalkmaya üşendim. Eğer fişi bulursam yarın onu da ayrı bir post'ta yazarım.

Bak şimdi aklıma geldi dün de akşam dişçi randevum olduğu için eve geç dönmüştüm. İki gündür akşam yemeğimi geç saatte yiyorum diye düzenim bozuldu. Buna ek olarak her ayın ilk haftası işlerim çok yoğun olduğundan kafam bir miktar gidik oluyor, dalgınlığın bini bir para efendiler...

Sevimli ayucuk Prenses bu yazıyı yazarken önce elime saldırdı, sonra da böyle uyukladı.



Ne zamandır yazmıyorum ya, onu da yazsam bunu da yazsam diye aklıma bir sürü şey gelip duruyor. Bu yazıyı mesaj vericem diye çorbaya dönen bir Mahsun Kırmızıgül filmi gibi olmadan evvel bitireyim bari. Adamı eleştiriyorum ama tahammül edip bir filmini izleyebildim mi? Hayır. Yaşasın önyargı!

Son olarak kendi kendine konuşana ne derler? Bilmiyorum.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Jason Bjorn



61 yaşındaki Amerikalı Michael Boatwright hafızasını kaybetmiş; isminin Johan Ek olduğunu iddia ediyor ve sadece İsveççe konuşabiliyormuş.

İlginç bir durum ama benim bunu bloguma yazma nedenim durumun ilginçliği değil aşağıdaki okuyucu yorumunun çok hoşuma gitmiş olması.

22 Haziran 2013 Cumartesi

Ebru Gündeş'in Kocası

Her sakallıyı dedem, her Reza'yı Ebru Gündeş'in kocası sanırım.


Zaten dikkatimi toparlayıp iki sayfa bile okuyamıyorum, bir de isme takılınca hayat daha zor oluyor canlar.

Ebru Gündeş'in kocası Reza Zarrab'mış. Kognitif nörosayıntist de değil bildiğim kadarıyla söz yazarı mı emlakçı mı ney...

10 Haziran 2013 Pazartesi

Chicken translate

Bir şirketin web sitesinden Türkçe alıntı:

Bu da İngilizce çevirisi:
PLEASURE POLL!!!

3 Mayıs 2013 Cuma

Verboten love

Birkaç hafta önce liseden bir arkadaşımla Facebook'ta iletişim kurarken aramızda şöyle bir diyalog geçti:
                                                                 Spinach dip love

Hakkında konuştuğumuz 'haber' de şöyleydi: 


Bunun üzerine tüm masrafları Dial M For Makeover Corp. tarafından karşılanan bir seyahate çıkıp Almanya'nın yasak aşkının meşhur olup olmadığını yerinde araştırmaya karar verdim.

                   Kimin eli kimin cebinde?

Atatürk Havalimanı'nda beklerken Gate Dergisi'ne göz attım. Artık mesleki deformasyon mu dersiniz kıskanç kaltak mı dersiniz bilemem ama elime dergi aldım mı evvela künyesine bakarım. Genel yayın yönetmeni üniversiteden sınıf arkadaşım çıktı. Dev bozuldum. 4-5 ay yine iş için gittiğim, bu kez masrafları Dial M For Makeover Corp. tarafından karşılanmayan bir diğer seyahatimde, yine Almanya'ya doğru yola çıkmak üzere aynı havaalanında incelediğim başka bir derginin o dönemde de yazı işleri müdürüydü aynı kız. Dafuq dostum? Ben neden hala sektörel dergi editörüyüm?
        Sektörel dergi yazı işleri çalışanları dayanışma grubu

Eğer Almanya'nın yasak aşkı meşhursa da ben yanlış bölgeye gelmiş olmalıyım. Baktığım her yer bana huzur verdi. Çatışma, çekişme, anlaşmazlık barındırmayacak bir ortam. Drama queen'ler için hiç uygun değil. Parkta gezseniz siniriniz geçer. İnsanlar her şeyi olması gerektiği gibi yapıyor gibi duruyor; yasak aşk yaşamak yerine düzgün düzgün yasal aşk yaşıyorlardır bence. Zaten etrafta pek insan da yok. Yasak aşkı kiminle yaşayacaksınız?
       Zamanda yolculuk / akşam kalabalığı adlı eserim

Yine de arada bir İstanbul'dan uzaklaşıp küçük şehirler görmek güzel oluyor.
      Dört gün boyunca gördüğüm en ilginç şey 

Yatak başucu çekmecemde İncil'in yanı sıra Buddha öğretileri vardı. Anlamsızca çok etkilendim.
        Elbet bir gün tamamını okuyacağım

Ekstra huzur bulabilmek için taş çatlasa 5 derece olan havada balkonda oturup yarım saat kadar okudum. Daha da okurdum ama hem götüm dondu, hem de katılmam gereken bir akşam yemeği vardı.
         Halka açık orgy alanı değil

TL; DR Almanya yasak aşkıyla ünlü değilmiş ve ben hala kariyerimde istediğim noktada değilim.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Kâkül

İki ay kadar önce bunlar uzadı yeaaa gözüme giriyor diye bir öğle arasında iş yerime yakın bir kuaföre gittim. Bana koccaamaaan bir Kleopatra/Peggy Bundy kâkülü kesti. Gür, hafif dalgalı (şekilsiz olarak okuyun) ve kabarık saçlarım var. Bana neden bu kötülüğü yaptı anlamadım.

                                               2013'te neden bir kuaför bunu yapar ki?

O şekilde kullanamadığım için uzun süre bi tel tokayla tutturuverdim, paçozluktan paçozluk beğendim. Biraz uzadılar, bunu bir işaret kabul ederek haftasonu başka bir kuaföre gidip şunları toparlayıver dedim. O da boyundan almıyorum aralarından alıyorum diye besleme kâkülü kesti.

                                         Show dünyası mensuplarınca kolay kullanılabilen bir model

Birkaç ay önceki Mireille Mathieu kâküllerimi mumla arar haldeyim. Ayrıca kâkül yazıp kahkül okuyorsak Türkçe'yi nasıl oldu da yazıldığı gibi okunur diye bize yutturdular? İşte bunlar hep pazarlama stratejisi. Kime neyi pazarlıyorlarsa? Yazıldığı gibi okunmaz deseler sanki anadilimizi değiştireceğiz.

tl; dr - Saçlarım şekilsiz, canım sıkkın.